together we stand, divided we fall...

28 Şubat 2011 Pazartesi

Body Worlds İzlenimleri


Body Worlds, Prof. Dr. Gunther von Hagens tarafından, mucidi olduğu plastinasyon tekniği kullanılarak oluşturulan bir sergi. İnsan kadavralarının, heykel misali, belirli kompozisyonlar eşliğinde birer sanat eserine dönüştürüldüğü bir platform aynı zamanda. Sergiye girmeden önce, sanatın her türlüsünden, özellikle de marjinal olanlarından son derece keyif alan bir insan olarak, beklentilerim yüksekti, göreceklerim konusunda heyecanlıydım. Sunumun yapıldığı mekana ayak bastığımdan itibaren ise, düşündüğümün dahi ötesinde, neredeyse ütopik sayılacak kadar harika, heyecan verici bir ortam ile karşılaştım. Yüksek beklentilerimi dahi aşmıştı Body Worlds.

Girişteki ufak organların ardından, dikkatimi çeken ilk parça “İtfaiyeci” olmuştu. Gördüğüm kompozisyon karşısında dilim tutuldu. Bir heykele bakar gibi hissettim kendimi, farkı ise önümde dikilen şaheserin tamamen organik olmasıydı. “Satranç Oyuncusu” adlı eser ise en çok dikkatimi çekenlerden biri oldu, satranç tahtasının karşısında oturup düşünen kadavranın, kafatası açılarak, beyni gözler önüne serilmişti. Algılarımın açılıp, dikkatimin tavan yaptığı an bu andı, Gunther von Hagens ve ekibinin, plastinasyon tekniğinin sunumunun yanı sıra, sanat yapma düşüncesini de gösteren bir çalışmaydı. Beyin gösterimi ince bir düşünceydi, benim çok hoşuma gitti ve uzun süre inceledim “Satranç Oyuncusu”'nu. “Basketbolcu”, insan anatomisinin mükemmelliğini, gücünü vurguluyordu, “Ressam” ise sporun ardından resim sanatına bir göndermeydi. Bu eserin yanındaki, Clark Monet ve Edgar Degas'a ait iki tablo da bu göndermeyi destekliyordu. “Kuşlarla Zümrüdüanka”, kadın vücudunun hayranlık uyandırıcı kusursuz güzelliğini gösteriyordu. “Sürücülü Şaha Kalkan At” ise belki de en değerli parçasıydı serginin, tam anlamıyla epik bir eserdi. “Zamanın Aynası”, kelimelerin kifayetsiz kalacağı bir güzellikti. Gösterimi yapılan videoda söylendiği üzere, yapımı üç yıl almıştı ki, bu süre zarfı, önümüzdeki sunuma harcanan çabanın bir kanıtıydı. “Casino Royale” ise hem görsel bir şölen, hem de çok esprili bir kompozisyondu. “Zürafa”, devasa boyutuyla ağzımı bir karış açık bıraktı, karşısında en çok vakit harcadığım parça oldu. Bir mühendis olarak, koca zürafayı oraya nasıl soktuklarını düşünmeden edemedim. Sigara içmiş bir kişinin kararmış akciğerini gören bir sigara tiryakisinin, hemen sigarayı bırakacağını düşünmekteyim. Öte yandan alınmış dik ve enine kesitler de çok ilgi çekiciydi ki, obezite hastasının dikine kesiti, sağlıklı beslenmeyi teşvik ediciydi. Ceninleri ayrı bir bölmede sergilemişler, girip baktım ve çok hoşuma gitti. Embriyodan insan haline nasıl dönüştüğümüzü gösteren harika bir bölümdü. Sergi boyunca araya serpiştirilmiş ufak yazılarda çok enteresan bilgiler vardı, tek tek okumaya çalıştım.

Serginin ardından, “İşte sanat budur” diye haykırmak geldi içimden. İnsanoğlunun, tepeden tırnağa, bütün şeffaflığıyla gösterilip, sanatın tahrik edici sosuna bandırıldığı bir çalışmaya tanıklık etmiştim.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder